Bilge Miray Aslan

Mikalojus Konstantinas Ciurlionis Resimlerinde Geometrik Şekiller

Mikalojus Konstantinas Ciurlionis ’in (1875-1911) resimlerini incelerken, sahnelerin sıklıkla belirli bir geometrik temsilin kendini açmasıyla kurulduğu izlenimine kapıldım. Bu izlenime varmama yol açan esas etkenlerden biri şüphesiz ki tasvir edilen sahnede kendini daimi bir ışık kaynağı olarak sunan geometrik biçemler, küreler, yılan gibi kıvrılan yollardı. Resmin içine serpiştirilmiş bu biçimlerin yaydığı ışık şu anlama geliyordu: Görüntünün imkanı bizzat onlarda kurulmuştu. Kapalı bir düzenek gibi resim yalnızca kendi imkanlarıyla aydınlığa kavuşuyordu.

Mikalojus Konstantinas Čiurlionis
Friendship (1906)

Resimde Işıklandırma

Işıklandırma bir resimdeki dünyanın ne ölçüde kendi olanakları içerisinde yer alabildiğini, kendi kendine ne kadar yetebildiğine dair bir ipucu verir. Eğer görüntünün imkanı resmin dışında bir yerde, kaynağı henüz belirlenemeyen bir ışık imgesinin altında gelişip serpiliyorsa, resmin dünyası onu aydınlatan dışarıdan ayrışmamıştır. Böylece resim dışarının bir uzantısı olarak kendini sürdürür ve onun kanunları altında yer aldığını ima eder. Öte yandan ışıklandırma kaynağı resmin içerisinde yer alıyorsa resim kendini ancak kendi imkanları ve kanunlarıyla açar. Aydınlatılmak, görselliğe kavuşturulmak için dışarıya eklemlenmek zorunda değildir: Sanat kendini gerçeğe bir ilave olarak değil gerçekliğin kendisi olarak ortaya koyar. Ciurlionis’in parlak, tekil geometrik biçemleri işte bu kendine yetme halinin kutsal yankıları olarak resimlerinin ortasına kurulmuşlardır.

Resimdeki renkler bir bütün olarak bu aydınlatıcı küre aracılığıyla etrafa saçılır. Sanki resmin bütün dünyası bu ufak, kapalı küreciğin içerisine sıkıştırılmıştır. O, var olmak için resmin artık bize ihtiyaç duymadığını bu parlayışla anlatır.

Sanat ve Gerçeklik

Sıklıkla sanat eserlerinin gerçekliğin bir çeşitlemesi olduğu fikrini duyuyorum. Ciurlionis’in betimlediği dünyalarsa gerçeklik adı verilen tek, ortak bir dünyanın içinde açılmış mikro-dünyalara hiç benzemezler. Onun kendi içinde yetkin dünyaları ‘çeşitlenme’ olgusu yerine ‘yaratım’ mefhumu üzerinden kurulmuşlardır. Yani sanat bir dönüşüm değil doğum üzerinden düşünülür, var olanın bir çeşitlemesi değil yoktan var’a geçişin nişanesi olarak. Hem şimdi -belki biraz da psikanalitik akımların etkisiyle- yaşam şeylerin daimi olarak birbirinin yerine geçtiği, birbiri üzerinden dönüştüğü dev bir ağ gibi görülüyor. Yaşamak adı verdiğimiz bu enginliğin telaffuz edilemez, dönüştürülemez ve tercüme edilemez olan yanlarıyla kim ilgilenecek peki?

 

Mikalojus Konstantinas Čiurlionis
Eternity(1906)

Yaşamı lanetleyen, değişime inanmayan zayıf seslerin arasında Ciurlionis’in sessiz küreleri nasıl da parıldar! Hem burada yaşam, çıplak ve cansız evrenin/mekanın kendine oluşturduğu bir eklenti olmaktan da oldukça uzaktır. Onun yerine varlık kendi mekanını kendi oluşturur, aydınlatır ve açığa çıkarır. Yalnız parlak küreleri değil fakat burada sözgelimi ‘Eternity’(Ebediyet) adlı eserinde yer alan varlığı da düşünebiliriz, hani gözyaşlarıyla durmadan genişleyen yollar çizmektedir…

Bana kalırsa bu resimde figürün gözlerinden ileri atılarak resmi seyredenin gözlerine varan, durmadan genişleyen o yollara konulmuş herhangi bir sınır yoktur. Seyircinin gözleri bir sınır çizemez artık bu yollara. Hayali bir çizgiyle buradan da taşarak -resmin ismiyle uyumlu bir biçimde- ‘ebediyen’ genleşmeye devam edecektir onlar.

Mikalojus Konstantinas Čiurlionis
Fairy Tale of Kings (1909)

Hem belki de denklem tersine çevrilmiştir de bu sefer seyircinin dünyası resmin dünyasının bir uzantısı haline gelmiştir. Değil mi ki ‘Fairy Tale of Kings’ (1909) adlı eserinde ağaçların tüm katı, materyal varlığını yok sayarak ışık arkadan engelsiz yükselir, değil mi ki resmin içine girebilmek için tek ihtiyacımız olan da o ışıktır… Demek ki dünyalarımız arasındaki bağlantı ancak resmin içerisinde, o ışıkla birlikte başlar ve biter. Ne var ki resmin içerisi kendisinden sınırsızca dışarı taşmaktadır ve hikaye böylece sonsuza gider…

 

Bilge Miray Aslan

Diğer Blog yazılarımızı görmek için tıklayın!

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir